Adana’da İcra Avukatlığı

İCRA AVUKATLIĞI

Toplumsal etkileşimin bir  sonucu olarak ortaya çıkan alacak-borç  ilişkisi,bulunduğumuz yüzyıl içerisinde artış göstermiştir.Şehirlere göç,sanayi kuruluşlarındaki ve ticarethanelerdeki çoğalmalar bu süreç içerisinde  oldukça etkin bir rol kendisine üstlenmiştir. Ekonomi üzerine kurulu hayatın yerleşmeye başlamasıyla  birlikte İcra Hukuku, hukuk branşları içerisinde kendisine önemli bir  yer edinmiştir.Yine bu alanda faaliyet gösteren icra avukatları ve icra üzerine yoğun olarak çalışan hukuk bürolarına çok fazla iş düşmektedir.

İcra Hukuku genellikle hukuki ilişkilerin sonucu olarak ortaya çıkan alacakların, herhangi bir anlaşmazlık sebebiyle devlet eliyle cebre dayalı alınmasını amaçlayan hukuk dalıdır. Fakat İcra hukuku, müşterek çocukla ilişki kurulmasıkiracının veya işgalcinin tahliyesi , senet, çek alacaklarının tahsili, bir yapma borcu gibi para alacağına dayanmayan edimlerin yerine getirilmesini de kapsamına alan işlevsel bir hukuk dalıdır. İcra hukukuna dahil olan  söz konusu bu tür uyuşmazlıklar İcra Daireleri vasıtasıyla icra takibatı  yapılarak giderilir.

Ticari ve günlük hayatta alacağını tahsil edemeyen alacaklı  gerekli belgeleri hazırlayıp  icra dairelerine başvurarak icra takibatı sürecini başlatabilir. Bu süreç  ödeme emrinin tebliğiborca itirazın iptalitaşınmaz ve taşınır haczi, ev ve iş yeri eşya haczi, taşınır ve taşınmaz satış işlemleri, çocuk teslimi, icra ceza mahkemesine şikayet gibi daha bir çok teferruatlı işlemleri kapsamına almaktadır. Fakat alacaklının bu süreci takip etmesi ve işlemleri yürütmesi oldukça zordur  ve zaman aldığından alacaklının günlük işlerini aksatacaktır. Ayrıca  çoğu zaman borçluların hileli mal devirleri gibi borçtan kurtulma uğraşları ve takibat sürelerinin çok kısa olması , icra avukatının takip elemanları ile birlikte titiz bir biçimde çalışmasını, dosyayı takip etmesini gerektirir. Bu sayede alacaklının alacağı güvende bulunacağından herhangi bir hak kaybı söz konusu olmayacaktır ve alacağın  hızlı bir şekilde tahsil edilmesi sağlanacaktır.      

Günümüzde Adana nüfusunun hızla artması sebebiyle icra daireleri önüne gelen uyuşmazlıklar önemli rakamlara ulaşmıştır.  Özellikle Adana ilinin kozmopolit yapısı, sanayi kuruluşlarının artışı, tarım faaliyetlerinin yoğunluğu ile birlikte ticari faaliyetlerin toplum içerisindeki yerinin önemi  gibi sebepler de ilk bakışta bunun nedeni olarak göze çarpmaktadır. Adana ilinin bundan dolayı icra hukuku alanında hizmet veren uzman  avukatlara ihtiyacı oldukça fazladır.

Adana ilinde hizmet vermekte olan hukuk büromuz icra hukuku alanında müvekkillerine Kambiyo senetleri (çek, senet, poliçe), fatura vs. alacakların icra yoluyla takibi, Tüketici hakem heyeti kararlarının yoluyla tahsiliMahkeme ilamları alacaklarının icra takibiİlamsız icra takibiRehinin ve ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibiİhtiyati haciz ile icra takibiHacizli menkul ve gayrimenkul satışları ile rehinin ve ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibiÇocuk teslimi icrasıKira alacağına ilişkin icra takibi ve tahliye işlemleriTahliye kararlarının uygulanması ev ve iş yerinin tahliye edilmesiTaşınır teslimiHaciz icrası, muhafaza işlemleriTaşınmaz ve taşınır satışıTaşınmaz ve taşınır ihalesinde vekillik hizmetiBorçlu-alacaklı arasında protokol düzenlenmesi yine icra alanında tüm hukuk ve ceza davalarında hukuki danışmanlık ve avukatlık hizmeti verilmektedir.

Ticari hayatınızın ve kişiler arasındaki alacak ilişkilerinizin sizlere sıkıntı yaşatmaması ve icra hukuku alanıyla tanışmamanız temennisiyle iyi günler dileriz…

Av.Aytaç ER

10.06.2016

İletişim :   0532 113 1508

Adres: Reşatbey Mah. Turhan Cemal Beriker Bul. Türkkuşu Cd.Günep Panaroma İş Merkezi B Blok Kat:8 No:801 Seyhan/ADANA

İş Tel: 0 322 458 4432

Gsm : 0 532 113 1508

Web: www.avaytacer.com 

Mail : İnfo@avaytacer.com

İCRA AVUKATLIĞI konu başlıklı Makale Av.Aytaç ER tarafından üretilmiştir.

Yazılı iznim alınmadan ve kaynak gösterilmeden makale bir başka internet sitesinde ya da bir başka mecrada yayınlanmaz, kopyalanamaz ve çoğaltılamaz. İzinsiz şekilde kopyalama, çoğaltma veya yayın yapanlar hakkında hukuki ve cezai işlem yapılacaktır.

Reklam

ŞİRKET STRATEJİLERİNDE ALACAK PLANLAMASI VE YÖNETİMİ

ŞİRKET STRATEJİLERİNDE ALACAK PLANLAMASI VE YÖNETİMİ

Sanayi ve Ticaretin yoğun olduğu Çukurova gibi bölgelerde şirketlerin kısa ve uzun vadede büyüme endeksli stratejilerle öncelikle ayakta kalma daha sonrasında büyümeye yönelik hamleler yapmaları kaçınılmaz bir hal almıştır. Teknolojinin her geçen gün gelişmesi ile birlikte aynı sektörde yüzlerce şirket ile yoğun bir rekabet içerisinde olunan  ticari hayatta teknolojik yeniliklerden geri kalan şirketlerin zamanla yok olacakları aşikardır.

Bu süreçte şirketlerin üretimden daha çok, üretimi satışa arz edebilme, pazarlama ve geliştirme konularında teknolojiyle entegre olarak sosyal medya hesapları ile yazılı ve görsel medyanın etkin ve doğru planlamayla yönetilmesi şirketlerin amaçladıkları sonuca varma kabiliyetlerini arttıracaktır.

Satış süreci ve sonrasında şirketler için en önemli unsur, gelir-gider dengesi gözetilerek büyüme hacmi doğrultusunda hızlı ve sorunsuz bir alacak tahsil politikası izlenmesidir.

Özellikle büyüme ve şubeleşme hedefi olan işletmelerin ticari hayatlarında sadece satış yapmaktan öte, alacağın garanti altına alınması yönünde kıymetli evraklar alması (Çek,Senet,İpotek) ticari hayatın kaçınılmaz bir hali olmuştur.

Bu süreçte satış sonrası alınan kıymetli evrakların geçerli evraklar olup olmadığı, kıymetli evraklarda eksik unsurların tespiti hususlarında şirket yetkililerinin hukuki bilgi eksikliğinden kaynaklı olarak tahsilatların hukuki yollar ile yapılması zaman zaman  mümkün olamamaktadır.

Konuyu irdelemek gerekirse bir mal alışverişi karşılığında mal verilen kişi ya da şirketten çek yada senet alındığında, alınan kıymetli evrakın kambiyo vasfına haiz olup olmadığı, kıymetli evrakın zorunlu unsurlarının neler olduğu bilinmek zorundadır. Yine keşide yeri, düzenleme tarihi, vade tarihi, senedin malen verilip verilmediği, faturasının olup olmadığı, ciro silsilesinin nasıl oluşacağı gibi bir çok konuda bilgi eksikliği olan işletme sahipleri eksik ve hatalı kıymetli evraklar düzenleyerek alacağın takibini imkansız hale sokmaktadırlar.

Konuya ilişkin olarak Sanayi ve Ticaret odalarının ve meslek kuruluşlarının, bu konularda işletmelere yönelik bilgilendirme ve eğitim seminerleri düzenlemesi, broşürler dağıtması, yazılı ve görsel basında uyarılarda bulunması gerektiği ortadadır.

Bu nedenlerle küçük ya da büyük tüm işletmelerin kıymetli evrak ile mal alışverişinde ya da alacağa ilişkin yapılan sözleşmelerin düzenlenmesinde mutlaka hukuki destek almaları gerekmektedir. İlerleyen süreçlerde vadesi gelen alacağın tahsil edilememesi durumunda Cebri İcra aşamasında kıymetli evrakın ya da sözleşmenin geçersizliği durumunu ortadan kaldıracaktır.

Şüphesiz ki işletmeler için alacakların hızlı ve planlı tahsili nakit akışı açısından büyük önem arz etmektedir. Alacağını hızlı ve planlı bir şekilde tahsil edemeyen işletmeler zaman kaybetmeden hukuki yollara başvuruda bulunarak alacağın tahsiline geçmek zorundadır.

Zira alacağın tahsilinde borçlunun keyfiyetinin beklenmesi kısa vadede olmasa da şirketin nakit akışını kesecek ve kar marjında düşmeye sebep olacaktır.

Uzun vadede ise alacağını kısa sürede tahsil edemeyen şirketlerin mal alışverişinde bulunduğu daha büyük şirketlere karşı ticari itibarı zedelenecek ve kredisi düşecek; bunun yanında bankalarla ilişkilerin bozulmasına kredi,çek,pos cihazı kullanımının engellenmesine kadar neden olabilecek bir süreç söz konusu olabilecektir. Yine bu doğrultuda personel maaşlarının ödenememesi,iş gücü kaybı neticesinde şirketin küçülmesi ya da kapatılmasına giden bir süreç doğabilecektir.

Sonuç olarak alacaklarını hızlı ve planlı bir şekilde tahsil edemeyen bir işletmenin kısa vadede kar marjı düşecek uzun vadede ise ticari itibarı ve ticari hayatı her gün gerileyerek ya küçülmeye gidecek ya da ticareti terk ile neticelenecektir.

Bu doğrultuda öncelikle işletmelerin mali takibini yapan yetkililerin, alacakların gününde tahsili için takibini planlı bir şekilde yapması gereklidir. Devamında ise vadesinde tahsil edilemeyen alacakların, Cebri İcra yoluna zaman kaybetmeden başvurulması ile tahsili ticari hayatın gerekliliğidir.

İşletmenin alacaklarının hızlı ve planlı tahsili yöntemleri:

  • Alacaklardan sorumlu personeli belirleyin ve personeli eğitin.
  • Alacakların tahsili sürecinde hukuki destek alın.
  • Teknolojiden Faydalanın, ticari işletmenize uygun programlar kullanın.
  • Gelen tahsilatları ve faturaları düzenli kaydedin, sınıflandırın.
  • Alacak tahsili ile ilgili taraflarla(Borçlu,Bankacı,Muhasebeci, Avukat) süreçte etkin ve planlı bilgi alışverişinde bulunun.
  • Müşterilerin tahsilat konusunda davranışlarını not alın ve müşteriye uygun alacak politikası uygulayın.
  • Alacakların tahsili sürecinde şirketin hedefleri, kârlılık ve verimlilik ilkesinin temeli, nakit akışı olup tüm bu sürecin yönetiminde bu bilinç ile hareket edin.

Özel ve iş yaşamınızda alacaklarınızı hukuki yollara başvurmadan uzlaşma ile tahsil edebilmeniz temennisiyle iyi günler dileriz…

Av.Aytaç ER

Reşatbey Mah. Türkkuşu Cd.Günep Panorama İş Merkezi B Blok No:801 Seyhan/ADANA

İş Tel: 0 322 458 4432

Gsm : 0 532 113 1508

Web: www.avaytacer.com 

Mail : İnfo@avaytacer.com

Şirket Stratejilerinde Alacak Planlaması Ve Yönetimi konu başlıklı Makale Av.Aytaç ER tarafından 02.10.2017 tarihinde kaleme alınmıştır.

Yazılı iznim alınmadan ve kaynak gösterilmeden makale bir başka internet sitesinde ya da bir başka mecrada yayınlanamaz, kopyalanamaz ve çoğaltılamaz. İzinsiz şekilde kopyalama, çoğaltma veya yayın yapanlar hakkında hukuki ve cezai işlem yapılacaktır.

İşçi-İşveren İlişkisi ve Zorunlu Arabuluculuk

İşçi – İşveren İlişkisi ve Zorunlu Arabuluculuk

Bilindiği üzere İş hukuku işçi ve işveren arasındaki ilişkileri düzenlemektedir. İşveren ile işçi arasındaki hak ve yükümlülükler İş Kanunu çerçevesinde korunur. İş hukuku hem işçi hem de işveren tarafından iyi şekilde bilinmesi gereken bir hukuk alanıdır.

Günümüz çalışma hayatına baktığımızda, çalışma hakkı, yalnız bir işçi hakkı değil, temel bir insan hakkı olarak değerlendirilmektedir.

Konu bu yönden ele alındığında çalışma hakkının korunması sosyal barış açısından da önem taşımaktadır. Çalışanlar hiçbir sebep gösterilmeksizin işten çıkarılıyor ve geçerli nedenle yapılmayan fesihler sonrasında işverenler herhangi bir yaptırıma maruz bırakılmıyorsa veya işçilerin haksız yere açmış oldukları davalar sonucunda işverenlerin ekonomik durumu zedelenebilme tehlikesiyle karşılaşıyor ise toplumsal düzenin korunması ve huzurun sağlanması da o kadar güç olacaktır.

İş Hukuku konusunda bilgisi olmayan işverenler genellikle iş kanununun işçiyi koruyan yapısı sebebi ile iş akdinin feshi halinde işçiler tarafından açılan iş davalarına muhatap olmaktadır. Hâlbuki iş ilişkisinde iş sözleşmesini fesheden işveren, yetkisi kapsamındaki yasal hakkını kullanırken, keyfi davranmamalı, işçilerin haklarını zedeleyecek davranışlar içine girmemeli, işletmesel kararı alırken dürüst olmalıdır. Bu hususlara riayet edilmemesi dolayısıyla iş mahkemeleri tarafından verilen kararlar bazen işveren açısından ağır sonuçlar doğurmaktadır. Konuyu işçi açısından da değerlendirdiğimiz de işveren karşısında maddi olarak güçsüz olan işçinin de haklarının işveren tarafından ihlal edilmemesi, işçinin hakkının verilmesi, verilmemesi halinde de işçinin hakkının temini için dava açması gerekmektedir.

Kişilerin iş ilişkisi dolayısıyla ihtilafa düşmüş olduğu süreç içerisinde, hukuki destek almamaları durumunda hak kayıplarına uğrayacakları yadsınamaz bir gerçektir. Nitekim  iş hukukuna ilişkin davalar uzun sürebilmekte ve bu süreç hem işçi hem de işveren açısından çok yorucu ve maliyetli bir süreç olabilmektedir. Bu nedenle de ihtilaf  süreci içerisinde doğru ve zamanında müdahale çok önemli bir rol oynadığı gibi  işçi ve işverenlerin, İş Hukuku alanında faaliyet gösteren bir hukuk bürosu ile sürekli danışmanlık almaları sadece dava aşamasında değil, dava süreci öncesinde de sürecin takibi, işverenin haklarının zarar görmesine engel olacaktır. Adana ilinin sanayi ve ticaret merkezi olması sebebiyle işçi ve işveren arasındaki münasebet diğer illere nazaran oldukça fazladır. Bu sebeple taraflar arasında çıkan ihtilafların da fazla bulunması doğal bir sonuçtur. Nitekim İş Mahkemelerinin yoğunluğu ve çokluğu bizlere bu verileri  vermektedir.

Mahkeme süreçlerinin uzaması, maliyeti ve tarafların haklarının geç sonuçlanması ve yargıdaki yükü biraz olsun azaltmak adına 2018 Yılı ile birlikte İşçi-İşveren davaları yönünden tarafların dava aşamasından önce uzlaşabilmeleri ve daha kısa vadede sonuca ulaşılması ve yine yargı yükünün azaltılması amacıyla Zorunlu Arabuluculuk getirilmiştir.

7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu, 25.10.2017 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Zamanaşımı, kanun yollarına başvuru süresi ve zorunlu arabuluculuk konularında yeni düzenlemeler içeren kanun, yayınlandığı tarih itibari ile yürürlüğe girmiştir.

Ancak iş davalarında dava şartı olarak arabuluculuğa ilişkin 3, 11 ve 12. Maddelerinin yürürlük tarihi ise 01.01.2018 olarak belirlenmiştir.

Buna göre bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilecektir. İşçi tarafından talep edilebilecek, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, kötü niyet tazminatı, eşitliğe aykırılık tazminatı, sendikal tazminat, mobbing tazminatı, ücret, prim, ikramiye, fazla mesai ücreti, yıllık izin ücreti, hafta tatili ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücreti ve benzeri işçilik alacaklarının söz konusu olması halinde arabulucuya gidilmesi gerekmektedir. Ayrıca işveren tarafından talep edilmesi olası ihbar tazminatı, cezai şart, haksız rekabete bağlı tazminat, eğitim gideri ve benzeri alacak ile tazminat talepleri için dava açmadan önce arabulucuya başvurulması zorunludur. İş kazası veya meslek hastalığından kaynaklanan maddi veya manevi tazminat davaları ile bunlarla ilgili hizmet tespiti, itiraz, yaşlılık aylığına hak kazanıldığının tespiti gibi SGK uyuşmazlıkları ve rücu davaları kapsam dışıdır. İşe iade davalarında iş kanununda dava açma süresi olarak belirlendiği üzere Arabuluculuk sistemi için de 1 ay içinde arabulucuya başvurulmalıdır.

İşçi-İşvereni bir araya getiren arabulucular, tarafsız bir şekilde taraflarla görüşme sağlayarak tarafların isteklerine göre çözüm yöntemleri üretmekte ve dava yoluna gitmeden tarafların uzlaşmaları sağlanmaktadır.

Arabuluculuk ön şartının yerine getirilmesi için şuanda Reşatbey Mah. Beş Ocak Cad. No:54 Seyhan/Adana adresinde Adana Adliyesi Ek Hizmet Binası 1 içerisinde yer alan Arabuluculuk merkezine giderek başvuru formunun, tarafların bilgilerinin doldurulmasına istinaden, Arabuluculuk merkezi tarafından Arabuluculuk siciline kayıtlı Arabulucular arasından bir arabulucu dosya için ataması gerçekleştirilmektedir. Arabulucu atandıktan sonra taraflarla iletişime geçerek, davetiye göndererek ve toplantı planlayarak görüşmeler sonucunda üç hafta içerisinde arabuluculuk sürecini sonlandırmalıdır. Bu süre zorunlu hallerde en fazla bir hafta süreyle uzatılabilmektedir.

Arabulucu görüşmeleri sonunda anlaşmaya varılamaması halinde arabulucu tutanak düzenleyecek ve taraflara verilecek tutanak mahkeme başvuru dilekçesinin ekine arabulucu tutanağı eklenecektir.

İşçi ve işverenin arabuluculuk süreci sonunda anlaşması durumunda, anlaşma belgesi düzenlenir ve taraflarca, vekilleri ve arabulucu tarafından imzalanır. Anlaşma belgesi mahkeme kararı niteliğinde belge sayılmaktadır ve cebri icrası mümkündür. Arabuluculuk süreci neticesinde taraflarca anlaşılması durumunda anlaşılan hususlar taraflarca tekrar yargı konusu yapılamayacaktır. Arabuluculuk süreci neticesinde anlaşılan konunun tekrar dava konusu yapılabilmesi için tehdit, hile, cebir gibi taraf iradelerini sakatlayan bir durumun varlığı gerekmektedir.

Zorunlu Arabuluculuk sisteminde masrafların ne şekilde olduğu konusuna da kısaca değinmek gerekirse; Taraflar görüşmelere katılmışlarsa anlaşma durumunda arabuluculuk ücret tarifesi üzerinden eşit şekilde ödeme yapacaklardır. Anlaşma sağlanamazsa iki saatten az görüşme süreleri Arabuluculuk faaliyetinin anlaşmaya varmadan sona ermesi durumunda ise arabulucu ücreti Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanır. Konuyla ilgili dava açılması halinde bütçeden karşılanan bu meblağ de yargılama giderinden sayılır ve dava sonunda haksız çıkan tarafa yüklenir. İki saatten fazla süreli görüşmelerde ise iki saati aşan kısımlar taraflarca eşit şekilde karşılanacaktır.

Zorunlu Arabuluculuk davetine rağmen toplantıya taraflardan birisinin gitmemesi durumunda ise tarafların geçerli bir mazeret göstermeksizin ilk toplantıya katılmaması sebebiyle arabuluculuk faaliyetinin sona ermesi durumunda toplantıya katılmayan taraf, son tutanakta belirtilir ve bu taraf davada kısmen veya tamamen haklı çıksa bile yargılama giderinin tamamından sorumlu tutulur. Ayrıca bu taraf lehine açılacak davada vekalet ücretine de hükmedilmeyecektir. Her iki tarafın da ilk toplantıya mazeret bildirmeden katılmaması sebebiyle son bulan arabuluculuk süreci üzerine açılacak davalarda tarafların yaptıkları yargılama giderleri kendi üzerlerinde bırakılacaktır.

İşçilerin hak ve alacaklarının öncelikle hukuki yollara başvurulmadan işverenlerce ödenmesi ve yine işveren açısından işçilerin haksız taleplerine karşı uzlaşma ile ihtilafların çözümlenmesi temennisiyle iyi günler dileriz.02.02.2018

Av.Aytaç ER

Reşatbey Mah. Türkkuşu Cd.Günep Panorama İş Merkezi B Blok No:801 Seyhan/ADANA

İş Tel: 0 322 458 4432

Gsm : 0 532 113 1508

Web:  www.avaytacer.com 

Mail : İnfo@avaytacer.com

Şirket Stratejilerinde Alacak Planlaması Ve Yönetimi konu başlıklı Makale Av.Aytaç ER tarafından

İş’te Life Adana Dergisinde yayınlanmak üzere 02.02.2018 tarihinde kaleme alınmıştır.

Yazılı iznim alınmadan ve kaynak gösterilmeden makale bir başka internet sitesinde ya da bir başka mecrada yayınlanamaz, kopyalanamaz ve çoğaltılamaz. İzinsiz şekilde kopyalama, çoğaltma veya yayın yapanlar hakkında hukuki ve cezai işlem yapılacaktır.

KORONAVİRÜS COVID-19 (PANDEMİ) SÖZLEŞMELERE ETKİSİ VE MÜCBİR SEBEP OLUP OLMADIĞI

KORONAVİRÜS COVID-19 (PANDEMİ)
SÖZLEŞMELERE ETKİSİ
VE
MÜCBİR SEBEP OLUP OLMADIĞI

Türkiye’de dahil olmak üzere tüm dünyaya yayılmış olan başlangıçta 2019 yılı Aralık ayı itibariyle Çin’de ortaya çıkmış ve hali hazırda hızlı bir şekilde yayılmaya devam eden korona virüs covıd-19 (pandemi) salgın, insanlarda her geçen gün korku ve paniğe yol açmakta ve can güvenliği sebebiyle alınan tedbirler, hukuk alanındaki kısıtlamalar, ekonomik alanda olan küresel sorunlar neticesinde hukuki olarak yapılan sözleşmeler ve verilen taahhütler yine bu sözleşmelere bağlı olarak ceza-i şartlar ve maddi yükümlülükler kısmı herkes açısından büyük önem arz etmektedir.

Makalemizin hazırlandığı 24.03.2020 tarihi itibariyle henüz Türk hukuk sisteminde sürelere bağlı olarak alınmış bir karar olmayıp, evden çıkılmaması yönünde telkinlerde bulunulmasına rağmen hukuki tüm süreçler ve bu süreçlere bağlı kesin süreler devam etmektedir.

24.03.2020 tarihi itibariyle maalesef ki ülkemizde koronavirüste vaka sayısı Sağlık bakanlığının açıkladığı üzere 1529, can kaybı 37’ye yükselmiş durumdadır.

Fakat sokağa çıkma yasağı ilan edilen 65 yaş üstü vatandaşlarımız halen gezmek amacıyla sokağa çıkmaya maalesef devam etmektedirler.

Can güvenliği olmayan ve bu korkuyu gerek kendisi gerekse ailesi ve çevresindeki insanlar için her an hisseden bireyin mevcut ortamda, sözleşmelere ve vermiş olduğu taahhütlere de elinde olmayan sebeplerle pek uyması mümkün görünmemektedir.

Adana ilinde bir çok etnik kökene sahip insanın oluşu ve göç bölgesi, mültecilerin de olması sebebiyle yine Mersin ve İskenderun limanlarına da yakın olmasından dolayı uluslararası Ticaret alanında da bir çok sözleşmeler ve bu sözleşmelere ilişkin olarak yerine getirilmesi gereken yükümlülükler olmakla bu hususlarda gerek ülke içinde gerekse uluslar arası alanda bir çok yaptırıma da maruz kalınması söz konusudur.

Dünya Sağlık Örgütü tarafından söz konusu Korana virüs covıd-19 “pandemi” olarak ilan edilmiştir.
Son günlerde söz konusu salgının başlangıç noktası olan Çin’de salgın kontrol altına alınmış olarak lanse edilmekte ise de , tüm dünyada hızla yayılmaya devam ettiği ve bazı kanallarda maalesef ki seçim sandığı gibi enfekte olan hasta sayısı, iyileşen hasta sayısı ve vefat eden kişi sayısı sürekli anlık olarak gösterilmektedir. Bu durum insanlarda endişe ve korkuya sebep olmakta ve yine gerek ülkemizde gerekse dünya’da stok yapmaya sebep olmaktadır.

Salgının hızla yayılması hemen hemen her gün gerek ülkemizde gerekse dünya’da bir çok ülkede mecburi tedbirlerin alınmasına yol açmakta ve alınan her tedbir ekonomik olarak ülkeleri ve dolayısıyla vatandaşlarını daha fazla zora sokmaktadır.

On binlerce kişinin hayatını kaybettiği corona virüs salgını nedeniyle bazı ülkelerde hayat durma noktasına gelirken, salgının küresel ekonomiye etkileri de her geçen gün telafisi güç olacak şekilde büyümektedir.


Futbol kulüplerinin bir çoğunun uzayan salgın sebebiyle yapılan sözleşmeler, futbolculara ödenecek maaşlar nedeniyle iflas noktasına geldiği yine bir çok sektörde de aynı durumun olduğu ortadadır.

Tüm kültür, sanat, spor organizasyonlarının ertelendiği yine eğitimin ertelendiği ve bunların ne zamana kadar ertelenmiş olduğunun hiç kimse tarafından bilinmediği ortamda söz konusu salgının telafisi olamayacak kadar büyük yıkımlara sebep olacağı ön görülmektedir.

Söz konusu salgının ekonomiye ve yaşama etkilerini görmek için haber sitelerindeki paylaşımlar durumun iyiye gitmediğini ortaya koymaktadır.
Söz konusu paylaşımlardan bir kaç örnek vermek gerekirse;
“Korona virüs nedeniyle çiçek sektörünün zararı 30 milyon dolar
Çin’de ortaya çıkan ve tüm dünyaya yayılan koronavirüs salgını dünya ekonomisini de olumsuz etkiledi. Turizm kenti Antalya’da ise tamamı örtü altında yetiştirilen renk renk kesme çiçekler elde kaldı. Süs Bitkileri İhracatçıları Derneği Başkanı Harun Yeter, “Sektörümüzün yaklaşık 30 milyon dolar gibi bir zararı var” dedi.
Son Dakika: Şampiyonlar Ligi ve UEFA Avrupa Ligi süresiz olarak ertelendi
UEFA, daha önce Mayıs ayına ertelenen Şampiyonlar Ligi ve UEFA Avrupa Ligi’ni süresiz olarak erteledi.

Yine bu süreçte bazı bankalar vatandaşın yaşadığı soruna maddi kaygılardan uzak ve kamu yararı gözeterek kararlar almışlardır.
Şöyle ki; Korona virüs salgını sebebiyle nakit akışında yaşanan bozulma nedeniyle kredi borçlarını ödeyemeyecek duruma gelenler için bankalar harekete geçmiş ve Kamu bankaları öncülüğünde başlatılan borç erteleme seferberliğine özel bankalar da katılınca toplamda 12 banka çeşitli zaman dilimlerdeki borçlar için erteleme ve esnek ödeme modellerini hayata geçirmiş oldu. Türkiye Bankalar Birliği’nin de kredi kanallarının açık tutulması, yapılandırma taleplerinin hızla sonuçlandırılması, vade, ödeme, taksit ödeme ve teminat koşullarında esneklik sağlanması yönündeki tavsiyesinin ardından kamu bankaları tarafından yapılan destek paketi açıklamalarına özel bankalar da katıldı.

Yine devletin bu hususlarda önlemleri günden güne ortaya konulmaktadır.
Şöyle ki; KDV beyannamelerine ilişkin ödemeler ötelendi. İkinci çeyrekteki KDV beyannamelerine ilişkin ödemeler 6 ay ötelendi. Tüm gelir vergisi mükellefleri mücbir sebep hali kapsamına alındı.Nisan, Mayıs, Haziran’da muhtasar ve KDV beyannamelerine ilişkin ödemeleri 6 ay ötelendi; bu aylarda verilmesi gereken Muhtasar ve KDV beyannameleri de verilmeyecek. Bu beyannameleri 27 Temmuz’a kadar ertelenmiştir.
Yine 65 yaşın üzerinde olması ya da kronik rahatsızlığı bulunması nedeniyle sokağa çıkamayacak olan vergi mükellefi vatandaşlar ise beyanname ve ödemeleri yasağın sonuna kadar ertelenmiştir.

Ekonomik olarak istikrarın kalmadığı gibi en güvenilir yatırım olarak görülen altın’ın dahi gramının bir gün 305.00 TL bir başka gün 330.00 TL’ye çıktığı görülmektedir.

Dünya’da ve Türkiye’de Teknoloji, Gıda, oyuncak, otomotiv, turizm, sinema,, akıllı cihazlar endüstrisi, çip üretimi, havacılık, sinema, alışveriş ve daha birçok ürün ve hizmet Çin’e bağlı durumdadır.
Çin dünyanın en büyük mal ve hizmet üreticisi durumunda olup 1,4 milyar nüfusuyla dünyanın en kalabalık ülkesi olan Çin aynı zamanda önemli bir ham madde tüketicisi durumundadır.
Çin’de başlayan bu salgının ve devamındaki ekonomik sorunların tüm dünyayı etkisi altına almasının kaçınılmaz olduğu ortadadır.

Bu kapsamda, öncelikle birçok uluslararası tedarik zincirinin parçası olan Çin’de, sonrasında ise ülkemizle ticari ilişkisi en yoğun olan ülkeleri barındıran Avrupa’da çeşitli devletler salgını sınırlandırabilmek amacıyla olağanüstü hal ve acil durum ilan etmiş, kimi yerlerde sokağa çıkma yasağına varacak şekilde günlük hayatı yüksek seviyede kısıtlayıcı önlemler almak durumunda kalınmıştır.

Ülkemizde de Covid-19 Korona virüs salgını ile ilgili olarak bir çok kısıtlayıcı önlemler hayata geçirilmeye başlanmıştır.

Tüm dünyada tek gündem haline gelen bu salgın ile yalnızca günlük hayatımız değil, ulusal ve uluslararası ticari hayat da etkilenmektedir. Salgın ile mücadele kapsamında alınan önlemler üretim, lojistik ve uluslararası tedarik zincirlerinde aksaklıklara neden olabilmektedir.

Haliyle, tacirler arasında akdedilen sözleşmelerde yaşanan bu aksaklıkların mücbir sebep olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği de merak konusu olmaya başlamıştır.

Tüm bu hususlar dikkate alındığında Ticaret erbaplarının sözleşmelere uyma yükümlülükleri fakat işçi istihdam edilmesinin mevcut salgın nedeniyle can güvenliği olmadığından pek mümkün görünmemektedir.

Özellikle turizm ve ulaşım sektörü, ihracat ve ithalat ile uğraşan şirketler son derece ciddi ekonomik sorunlar yaşamakta ve kısa sürede iflasın eşiğine gelmiş durumdalar.

Zira özellikle Türkiye’de son yıllarda mevcut enflasyon neticesinde bir çok büyük şirketin konkordato ilan etmesi ve devamında bu süreci iyi yönetememesi neticesinde iflas etmeleri bazı şirketlerin ise halen konkordato sürecinde oldukları düşünüldüğünde söz konusu salgının direnen bu şirketlerinde iflasına sebep olacağı ortadadır.

Söz konusu yaşanan sorunların ve Covid-19 Korona virüs salgınının taraflar arasında imzalanan sözleşmelere etkileri hususunda değerlendirme yapılmaktadır.

Söz konusu değerlendirmeler tavsiye niteliğinde olup , değerlendirmeler ile yetinmemeniz ve Adana’da Ticaret Hukuku alanında uzmanlaşmış Avukat meslektaşlarımdan, mevcut durumlar itibariyle yüz yüze değil sesli yada görüntülü iletişim kanalları ile destek almanız tavsiye edilmektedir.

Yine bu süreçte tüm Avukatların kullandıkları ve yine bazı tacirlerin kullandıkları elektronik imza ve mobil imzaların da yaygınlaşmaya başlaması söz konusu olacak olup şirketlerin sözleşmeleri ıslak imza yerine elektronik yada mobil imzaları ile imzalamaları söz konusu olacaktır.

Yine aynı şekilde hukuki destek sürecinde de Avukatınız ile imzalayacağınız Avukatlık ücret sözleşmesini elektronik yada mobil imza ile imzalamanızda söz konusu olabilecektir.


COVID-19 KORONAVİRÜS SALGINI MÜCBİR SEBEP MİDİR?

Mücbir Sebep Nedir?
Mücbir sebep kavramı genel olarak Kıta Avrupası hukuk sistemlerinin bir ürünü olsa da, bugün Anglo-Sakson hukuk sistemleri de dahil olmak üzere, hemen hemen tüm ticari sözleşmelerde yer alan genelgeçer bir hüküm olarak kullanılmaktadır.
Mücbir sebep, önceden öngörülemeyen, tarafların kontrolü dışında meydana gelen, ifa güçlüğü oluşturan ve bu sebeple de taraflara sözleşmeyi feshetme, kısmen veya tamamen ifadan kaçınma, askıya alma veya ifa için ek süre talebi öne sürme gibi çeşitli haklar tanıyan sebep olarak tanımlanabilir.
Ancak, mücbir sebep tanımına Türk hukukunda yer verilmemiştir. Mücbir sebebin tanımına ve esaslarına Türk kanunlarında yer verilmediği için, uygulama alanının çerçevesini doktrin ve Yargıtay içtihatları çizmektedir. Yargıtay kararları göz önüne alındığında, mücbir sebebin varlığının her bir somut olay bakımından ayrı ayrı değerlendirildiği ve genellikle tacirler açısından dar yorumlandığı söylenebilir.

Mücbir sebebin şartlarına daha detaylı bakmak gerektiğinde;
• Oluşan mücbir sebebin tarafların kontrol alanlarının dışında gerçekleşmiş olması,
• Hukuki ilişkinin kurulduğu tarihte mücbir sebebin öngörülemeyecek olması veya olay
öngörülse dahi, olayın somut etkisinin bu denli büyük olacağının öngörülememesi,
• Tüm önlemler alınmasına rağmen mücbir sebebin sözleşme edimini ifayı imkansız hale
getirmesinin önlenememesi,
• Cereyan etmiş olayın sözleşmede mücbir sebep olarak öngörülmüş olması,
• Mücbir sebep oluşturduğu iddia edilen olayın ülke genelinde etkili olup olmadığı,
• Benzer hukuki ilişkilere etkisi,
• Tarafların tacir olup olmadığı da önem arz etmektedir.

Bu kapsamda Covid-19 Korona virüs salgınının bir sözleşme nezdinde mücbir sebep olarak kabul edilip edilemeyeceğine ilişkin inceleme yaparken, yapılması gereken ilk şey sözleşmeye uygulanacak hukukun tespitidir. Farklı hukuk sistemlerinin mücbir sebep hallerine bakışı farklılık gösterebilmektedir. Özellikle uluslararası ticari sözleşmelerde, sözleşmeye uygulanacak hukuk taraflardan birinin hukuku veya doğrudan üçüncü bir hukuk sistemi olarak seçilmiş olabilir. Dolayısıyla, öncelikle ilk adım uygulanacak hukuka dair taraflar arasında sözleşmede bir madde olup olmadığına bakmak olacak olup eğer yok ise kanunlar ihtilafı düzenlemeleri kapsamında sözleşmeye uygulanacak hukuku tespit etmektir.

Tarafların Türkiye’de tacir olmaları durumunda ise birinin mücbir sebepten dolayı edimini ifa etmesini imkansız hale getiren bir durumun ortaya çıkması halinde Türk Borçlar Kanunu 136. maddesinde yer alan sonraki ifa imkansızlığına ilişkin hükümler uygulanacaktır.

Bir çok kişiyi fazlasıyla ilgilendiren bir durum olan Kira sözleşmeleri bu hususta öncelikle değerlendirmeye alınacaktır. Tarafların imzaladıkları sözleşme, sözleşme tarafının yaptığı iş kolu ve bu konuda alınmış herkesçe uygulanmak zorunda olan tedbirler hepsi bir değerlendirilmek zorunda olup mücbir sebep-olağanüstü haller durumunda sözleşme şartların da değişiklik ya da farklı bir fesih yöntemi öngörülüp öngörülmediği değerlendirilmelidir.

Bu kapsamda taraflar, emredici hükümler, kamu düzeni ve genel ahlak kuralları ile herhalde bağlı olmakla beraber serbest iradeleri ile belirledikleri hükümlerle de bağlıdırlar.

Mücbir sebep halinde, kişi ile meydana gelen sonuç arasındaki nedensellik bağının kalktığından, oluşan sonuca mücbir sebep oluşturan olayın yol açtığından ve iradesi dışında meydana gelen sonuç sebebiyle kişiye yüklenebilecek hiçbir kusurun bulunmadığından söz edilir.
Uygulanacak hukukun tespitinden sonra, Covid-19 Korona virüs salgınının sözleşmede olan yükümlülüklere etkisinin değerlendirilmesi gerekecektir.

Bu değerlendirme yapılırken belli sorular sorulması gerekecektir. Bu sorular;
Sözleşme kapsamında düzenlenen mücbir sebep halleri sınırlı sayıda mıdır? Eğer sınırlı sayıda değil ise; Covid-19 Korona virüs salgını ve salgın kapsamında alınan önlemler kanun veya sözleşme nezdinde sayılan şartları sağlamakta mıdır?
Sözleşme nezdinde pandemi veya salgın hastalık halleri özel olarak mücbir sebep örneği olarak sayılmış mıdır?
Sözleşmenin ifasına esas olan yer bakımından, alınan Covid-19 Korona virüs salgın kısıtlama önlemleri sözleşmenin ifasını etkileyecek düzeyde midir?
Yüklenici bu etkileri ortadan kaldırmak, veya en aza indirgemek için hangi adımları atmıştır?Yüklenicinin kısıtlayıcı önlemler sebebiyle meydana gelen aksaklığı ortadan kaldırmak için başvurabileceği alternatif yöntemler bulunmakta mıdır?
Sözleşme kapsamında düzenlenen şekil şartlarına uygun bildirimde bulunulmuş mudur?

Bu ve bunun gibi mevcut işe ve sözleşmeye dair bir çok soru dikkate alınarak mevcut somut örneğin taraflar arasındaki sözleşmeye etkileri mevcut hukuk maddeleri ve sözleşme şartlarına göre birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.

Kimi sözleşmelerde mücbir sebeplerden etkilenen tarafa, mücbir sebebin meydana gelmesinden itibaren karşı tarafı derhal veya zamanında talebini iletme ve mücbir sebebin borcun ifa edilememesine nasıl sebep olduğuna ilişkin tevsik edici belge sunma gibi ilave yükümlülükler getirilebilmiş olabilir. Böyle bir halde, sözleşmede belirlenen şekil şartları uyarınca zamanında bildirim yapmayan veya mücbir sebebe ve etkilerine ilişkin tevsik edici belge sunmayan tarafın, mücbir sebepten etkileniyor da olsa, karşı tarafın uğradığı zararlardan sorumlu tutulabilmesi gündeme gelebilecektir.

Mevcut durum itibariyle Ülkemizde de cereyan etmiş Covid-19 Korona virüs salgınının bu kapsamda değerlendirilip değerlendirilmeyeceği halen tartışma konusudur.
Zira bu hususta henüz alınmış resmi bir karar da söz konusu değildir.

Söz konusu salgın Dünya Sağlık Örgütü tarafından da Korana virüs “pandemi” olarak ilan edilmiş olmakla tüm dünya insanları için bir tehdit olduğu ortada olmakla, niteliği itibari ile mücbir sebep tanımına uyan, tamamen dış etkenler sonucu ortaya çıkmış, tarafın kusurunun olmadığı bir olaydır.

• Fakat burada dikkat edilmesi gereken salgının taraflara doğrudan etkileri ile beraber aradaki nedensellik bağının varlığı olmalıdır.
• Mücbir sebep değerlendirmesinde hukuken önemli olan, mücbir sebep iddia eden tarafın,
sözleşmeyi yerine getirme kabiliyetlerinin söz konusu salgın ve yine bu salgına bağlı olarak alınan tedbirler nedeniyle “bozulmuş” veya “imkânsız” olduğunu kanıtlamalarıdır.
• Bu nedenle, her sözleşme, her edim ve her taraf ayrı ayrı değerlendirilmelidir.

Şöyle ki işleri söz konusu salgın nedeniyle artan sektörlerden kolonya ve hijyen maddeleri üreticileri, eldiven, maske üreticileri gibi gıda toptancılarının söz konusu mücbir sebebi öne sürerek sözleşme şartlarına uymamaları söz konusu olamayacaktır.
Öte yandan ticari işletmesi devlet tarafından geçici olarak kapatılan ve hiçbir iş yapamayıp gelir elde edemeyen eğlence yeri yada kıraathane sahibinin durumu elbette farklı olacaktır. Bu kişiler mücbir sebep nedeniyle sözleşmeden dolayı uyarlama talep edebilecekler ve sözleşme şartlarında değişikliğe gidebileceklerdir.

Sonuç olarak, Covid-19 Korona virüs salgınının objektif olarak birçok hukuk sistemi ve sözleşme nezdinde mücbir sebep olarak kabul edilebilme yeterliliği olsa da, bu konunun her bir sözleşme nezdinde somut olayın özellikleri dikkate alınarak yine sözleşme taraflarının yaptıkları iş kolununda incelenmesi büyük önem teşkil etmektedir.

Tüm bu hususlar dikkate alındığında görülecektir ki sözleşme maddelerine yada genel hükümlere dayanarak sözleşmenin feshinin gündeme gelmesi halinde sözleşmeyi fesheden taraf dayanak olarak yalnızca Covid-19 korona virüs salgınını göstermesi yeterli olmayacaktır. Feshin yargıya taşınması halinde salgının, kanunda veya sözleşmede sayılan koşulları oluşturduğunun ispatı yargıya taşıyan taraf tarafından ispatlanması gerekecektir.

Yukarıda örnekleriyle de belirtildiği üzere mevcut durum itibariyle virüs salgını sebebiyle ekonomik olarak işletilemez hale gelen yahut kriz yaşayan işletmeler olmakla birlikte salgının hiçbir şekilde etkilemediği, ticari hayatına devam eden işletmeler de mevcuttur. Dolayısıyla her bir sözleşme ve tarafları için somut duruma ve anlık duruma göre değerlendirme yapılması yerinde olacaktır.
Yani devlet tarafından alınan tedbirlerin zamanları ve bu hususların insanlar üzerindeki etkileri, sözleşmelerin imzalanma tarihleri ile birlikte değerlendirme yapılmak zorunluluktur.

Salgın tehdidi ile ilgili devletimiz tarafından tedbirler alınmaya başladıktan sonra imzalanan bir sözleşme ile, bunların öngörülmesinin mümkün olmadığı geçmiş bir tarihte imzalanmış sözleşmenin taraflarının aynı şekilde bu nedenleri ile sürebileceği kabul edilemez.

Yargıtay’ın geçmişte verdiği kararları incelendiğinde daha önce Ülkemizde de yaşanmış olan kuş ve domuz gribi gibi diğer salgın hastalıklara kıyasla Covid-19 Korona virüsün çok daha büyük bir salgın olduğu ortadadır.

Bu nedenle de mevcut durum itibariyle geçmişten gelen yakın tarihte bu boyutta ülkemizde salgın söz konusu olmadığından dolayı mevcutta tarafların yargıya gitmesi neticesinde yerel mahkemelerde verilen kararın öncelikle İstinaf’a verilecek karar Temyiz yolu açık olması halinde Yargıtay’a taşındığında mücbir sebep olarak değerlendirme yapılması ve emsal olarak değerlendirmeye alınması söz konusu olabilecektir.

Ancak, detaylarını yukarıda belirttiğimiz gibi; Yargıtay mücbir sebep değerlendirmesi yaparken her olayı ayrı ayrı somut olay bazında değerlendirip karar verecektir.

Bu nedenlerle olay, taraflar, sözleşme, sözleşme imzalanma tarihi, sözleşmeden cayma iradesinin ortaya konulduğu ve olayın yargıya taşındığı tarihlerinin tamamının birlikte değerlendirilmesi gerekmekte bu nedenle de genelleme yapılarak Covid-19 Korona virüs Mücbir sebep’tir demek mümkün değildir.

Yine Yargıtay; basiretli davranması beklenen tacirler söz konusu olduğunda, sözleşmede mücbir sebebin ne şekilde tanımlandığına ve ne tür olayları kapsadığını da inceleyip değerlendirme konusu yapacak olup bu konudaki iradelerin geciktirilmeden ortaya konmasını da usul olarak öncelikle ele alacaktır.
Mücbir sebeplerin dışında olay ve koşullara göre başkaca hukuki değerlendirme ve yollara başvuruda bulunulabilecek olmakla bu durumlar, geçici hukuki imkansızlık nedeniyle ifa yükümünü ortadan kaldıran yada geciktiren haller, aşırı ifa güçlüğü (Tbk m. 138) kapsamında sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını istenmesi, aşırı ifa güçlüğü kapsamında sözleşmenin askıya alınması-ertelenmesinin istenmesi ile yine sözleşmesinin önemli sebeplerle olağanüstü feshi (TBK m.331) işlem temelinin çökmesi hali olarak seçenek olarak değerlendirilebilecektir.

Yukarıda verilen bilgiler ışığında değerlendirme yapılmaksızın mücbir sebep yada belirtilen diğer hukuki yollarla ilgili iddialarda bulunmak ve ifadan kaçınmak, ortaya çıkabilecek ihtilaflarda hak kaybına sebep olabilecektir.
Söz konusu mevcut durum itibariyle Adanada Ticaret hukuku alanında uzmanlaşmış bir Avukattan destek almak menfaatinize olacaktır.

Tüm dünyayı etkileyen ve her geçen gün daha fazlaca vatandaşımızın can kaybına neden olan Covid-19 Korona virüs salgınının bir an evvel son bulması ve günlük hayatımıza yeniden kaldığımız yerden devam etmemiz temennisiyle iyi günler dileriz.24.03.2020


Av.Aytaç ER
24.03.2020
Reşatbey Mah.Türkkuşu Cad.Günep Panorama İş Merkezi B Blok No:801 Seyhan/Adana
Tel:03224584432 Gsm: 05321131508

Web: www.avaytacer.com 

Mail : İnfo@avaytacer.com

Korona virüs covıd-19 (pandemi) sözleşmelere etkisi ve mücbir sebep olup olmadığı konu başlıklı makale Av.Aytaç ER tarafından 24.03.2020 tarihinde üretilmiştir.
Yazılı iznim alınmadan ve kaynak gösterilmeden makale bir başka internet sitesinde ya da bir başka mecrada yayınlanmaz, kopyalanamaz ve çoğaltılamaz. İzinsiz şekilde kopyalama, çoğaltma veya yayın yapanlar hakkında hukuki ve cezai işlem yapılacaktır.

Türk Savcıları, Türk Hakimleri;

⚖️1926’da olmak vardı…
Mahmut Esat Bozkurt, Mustafa Kemal Atatürk’ün yakın çalışma arkadaşlarından ve Türkiye’de hukuk temellerinin atılmasında katkılarda bulunmuş bir devlet adamı olup saygıyla anıyoruz… .


Av.Aytaç ER

Reşatbey Mah.Türkkuşu Cad.Günep Panorama İş Merkezi B Blok No:801 Seyhan/Adana
Tel:0 322 458 4432

Gsm: 05321131508

Web: www.avaytacer.com 

Mail : İnfo@avaytacer.com

Aile İçi Şiddeti Durdurun!

🌼“Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.” M.Kemal ATATÜRK
❗Neşet Ertaş ustanın da dediği gibi “Kadın insandır, biz insanoğlu.” Kadına yönelik her türlü şiddet insanlık suçudur.

Kadına yönelik şiddete hayır❗


Av.Aytaç ER

Reşatbey Mah.Türkkuşu Cad.Günep Panorama İş Merkezi B Blok No:801 Seyhan/Adana
Tel:0 322 458 4432

Gsm: 05321131508

Web: www.avaytacer.com 

Mail : İnfo@avaytacer.com


ADANA’DA DEVRE MÜLK SÖZLEŞMESİNİN İPTALİ

ADANA’DA DEVRE MÜLK SÖZLEŞMESİNİN İPTALİ


Bir çoğumuzunda bildiği üzere uzun yıllardır bir çok kişiye gün içerisinde gerek arama olarak gerekse mesaj olarak “ücretsiz tatil kazandınız”, “ücretsiz gezi kazandınız”, “anketimize katılmak ister misiniz, sonucunda 3 gün tatil kazanacaksınız”, “Sadece tanıtım için ücretsiz siz ve aileniz için tatil” gibi farklı cazip ikna sözleri neticesinde bir çok kanaldan erişim sağlanmaktadır. Neticesinde ikna eden bir kişi tarafından aranan kişiler tatil köylerine, lüks otel ve salonlara, tekne turlarına davet edilmekte ve sonrasında ise bir çok kişinin tatil yaparken fark etmeden ikna olarak satın aldığı devremülk tatil sözleşmeleri birçok kişinin mağduriyetine yol açmaktadır.
Devremülk, Kat Mülkiyeti kanununa istinaden tatil, kaplıca, ılıca veya dinlenme amacıyla oluşturulmuş, ortaklaşa satın alınan ve dönemsel tarihlerde kullanılabilen dairelerdir.
Devremülk taşınmaz sahiplerine normal bir gayrimenkul-taşınmaz almış gibi tapu verilmekte ve bu kişinin ismi tapuya tescil edilmektedir. Yani taşınmaza dair tapudan hiçbir farkı uygulamada görünmemektedir, fakat kullanım haklarına dair farklılıklar söz konusudur. Tapu dışında olan devre mülk satışları geçersiz olmaktadır. Ayrıca devremülk sözleşmesinin tapuda düzenlemesi yapılarak söz konusu devremülkün satma, kiralama, miras bırakma gibi her türlü hakları alıcıya geçmektedir.

Özellikle Adana’da devremülk satın alan vatandaşlar açısından devremülkler, sağlık turizmi açısından oldukça yararlı bilinmekte ve rağbet görmektedir. Nitekim Adana ilinin coğrafi konum itibariyle şifalı suların bulunduğu Hatay-Erzin ve Nevşehir-Kozaklı yörelerine yakın olmasınında bu duruma katkı sağladığının kabulü gerekir. Ayrıca Adanalı vatandaşlarımız sağlığa verdikleri öneme binaen ve yine metropol olan şehrin gürültüsünden,sıkıntılarından arınmak adına ülke çapında bilinen ve uzak olan Afyon ilindeki kaplıcalara dahi gitmektedir.

Sağlık Turizmi açısından önemli rol oynayan bu yörelerde organizyon,altyapı yine oluşum açısından vatandaşlara hizmet vermek ve bu şekilde devremülkler inşa etmek üzere bir takım tacirler tarafından şirketler kurulmuştur. Termal suların bulunduğu bu sağlık merkezlerinde, bu nedenle bir çok şirket bulunmakta olup bu şirketler vatandaşlara ücreti mukabilinde devremülk satmak suretiyle hizmet vermektedir. Bu ilişkinin mevcudiyeti nedeniyle ise şirketler- hizmet sunucuları ile vatandaşlar- tüketiciler arasında bir takım ihtilaflar ortaya çıkmaktadır.

Devremülk olgusunun tüketici olan vatandaşlar açısından çok fazla gelişmemesi ve Türk hukukunda bu alandaki düzenlemelerin bilinmemesi nedeniyle tüketiciler bir çok sıkıntı ile karşılaşmaktadır. Vatandaşların özellikle hukuki bilgi eksikliği nedeniyle şirketlerin haksız kazançlarının önü alınamaz haline gelmiştir.

6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve bu kanunun 50 ve 84 üncü maddelerine dayanılarak hazırlanmış olan Devre Tatil Ve Uzun Süreli Tatil Hizmeti Sözleşmeleri Yönetmeliği, Tüketici sayılan vatandaşlarımızı korumakta ve bu şirketlerin haksız kazançlarının önüne geçmektedir.

Özellikle tek taraflı olarak tüketicilere imzalatılmakta olan sözleşmeler için bir çok kanuni geçerlilik unsurlarının varlığı aranmakta ve eksiliğin olması durumunda ise şirket tarafından tüketiciye hiç bir hak ve iddia ileri sürülememektedir. Bu nedenle vatandaşlarlar haksız olarak ödedikleri ücretleri geri aldığı gibi, taahhüt ettikleri ödemeleri de ödememe hak ve yetkisine sahiptir.

Ancak vatandaşların bu kanunlara hakim olmasına, kanun maddelerini doğru yorumlamasına ve bu konudaki yargısal içtihatları, hukukun genel prensiplerini ve en önemli olan usul hukukunu bilmesine imkan yoktur. Bu nedenle Tüketici ve özellikle Devre Mülk taşınmaz hukukunda yeterli düzeyde bilgisi bulunan bir avukattan, vatandaşların bilgi alması tavsiye edilmektedir.

Nitekim, yukarıda bahsi geçen kanun ve yönetmeliğin tüketiciyi olağanüstü bir biçimde ayrıcalıklı olarak koruduğu bir gerçek olup yeterli bir hukuki bilgi sonucunda yaşanan mağduriyetlerin giderilmesi kuvvetle muhtemeldir.


Devremülk sözleşmesini imzalayan kişiler bazı hak ve yükümlülüklere sahip olmaktadır. Bu hak ve yükümlülükler 14.01.2015 tarihli Devremülk Yönetmeliği’nde açıklanmaktadır. Genellikle satıcıların alıcılara karşı kullandığı yanıltıcı pazarlama yöntemlerinden dolayı birçok alıcı devremülk sözleşmesini imzaladıktan sonra iptal etmek istemektedir.

Genel olarak 3 günlük tatil seçeneği ile aileler ikna edilmekte ve tatil sürecinde ise bu konuda olması mümkün olmayan vaatlerle alıcılar ikna edilmektedir. Özellikle aidat tutarlarının yüksek oluşu ve Euro,dolar gibi rakamlar yazılmak suretiyle tüketicinin yanıltıldığı ve kullanamayacağı zamanlarda kullanım hakkının verilmesi ile bir çok alıcı açısından ölü bir yatırım haline dönüşmektedir. İnternette bu konuda binlerce şikayet olmasının yanında bir çok kullanıcı ise emlak sitelerinde elinde bulunan devremülk’ü zararı pahasına satmak için ilan vermektedir.
Yine bu ikna sürecinde bir çok alıcı sadece sözleşme imzaladığını sanarak bunun yanında aylık olarak ödemeleri gereken taksitlere dair senetlerde imzalamaktadırlar. Bu açıdan da borcun tahsili açısından devremülk satıcısına büyük haklar doğrulmaktadır.


Yine ikna süreci içerisinde günlük 1 paket sigara parası dahi değil, yine günlük bir porsiyon yemek parasına ömür boyu tatil siz gidemediğiniz zamanda biz kiralayacağız ayrıca gelir elde edeceksiniz birden fazla aldığınızda sizede ayrıca iyi bir kira getirisi olan bir yatırım olacaktır gibi bir çok ikna edici sözlerle alıcılar tatilin verdiği rehavetle devremülk satın almaktadırlar. Fakat bir süre sonra ise ödeme güçlüğü,belirlenen tarihlerde gidilememe,kiraya verilememe ve yine yüksek aidat tutarları neticesinde bir çok alıcı bu hakkından vazgeçmek istemektedir.
Yine ikna sürecinde bir çok devremülk satıcının yaptığı hukuk dışı işlemlere istinaden alıcıların süresi içerisinde cayma hakları söz konusudur.


Fakat Devre mülk sözleşmesinin iptali, yani cayma bildirimi mutlak suretle noter kanalı ile ya da ilgili firmanın yetkilisine imza karşılığı tebliğ edilen cayma bildirimi ile gerçekleştirilmek zorundadır. Aksi takdirde devremülk sözleşmesinin iptali için yapılan bildirimler geçersiz olup herhangi bir hak talep edilmesi mümkün değildir.
Satış ikna sürecinde her ne kadar bir telefon etmeniz durumunda cayma hakkınız söz konusu dilediğiniz zaman sadece bir telefon açarak iptal edebilirsiniz denilmiş olsa da devremülk sözleşmesinin iptali, telefonda yapılan bildirimlerle geçerli olmamaktadır.

Devremülk sözleşmesinin İptali neticesinde devremülk satıcısının alıcıdan aldığı miktarları ve senetleri geri verme ve sözleşmenin iptalini gerçekleştirme yükümlülüğü söz konusudur.

Alıcı nihai tüketicinin devremülk sözleşmesinin feshi,iptali ile tüketiciye iade edilmesi gereken bedel ve tüketiciyi borç altına sokan her türlü belge, devremülk sözleşmesinin iptali bildiriminin satıcıya ulaştığı tarihten itibaren en geç on dört gün içinde tüketiciye geri verilmesi gerekmektedir. Devremülk satıcısı alıcı Tüketiciye vermesi gereken bedelleri, senetleri vermediği takdirde tüketicinin dava açarak bunları talep etme hakkı vardır, yine il ve ilçe hakem heyetleri miktar yönünden sınırlarında kalan alacak yönünden Hakem heyetlerine Avukat’ınız aracılığıyla sözleşmenin iptaline dair hukuki gerekçeler sunulmak üzere başvuru neticesinde alınacak Tüketici hakem heyeti kararı doğrudan İlamlı belge niteliğindedir ve İcra edilebilir durumdadır. İl ve İlçe hakem heyeti sınırının üzerindeki tutarlar için Tüketici mahkemesinde dava açılması gerekmektedir.
Adana’da Hukuk bürosu olarak Adana ilinde bu şekilde devremülk satış ve hizmetinden memnun kalmayan, özel sebeplerden ötürü devremülk sözleşmenin iptali ve neticesinde maddi olarak kayıplarını isteyen, kanun ve nizamlara aykırı olarak ve haksız kazanç elde etmek üzere tek taraflı olarak imzalatılan sözleşmenin tarafı olan kişilere sözleşme üzerinde yapacağımız tahkikat neticesinde bu sözleşmeleri tek taraflı olarak fesih etmek, şirketlere haksız yere ödenilen paraların iadesini ve verilen devremülk senetlerinin iadesini sağlamak, ödeme taahhütlerini ortadan kaldırmak ve yine maddi olarak zararları tazmin etmek üzere hukuki destek vermekteyiz.

Av.Aytaç ER

06.08.2019

Adres: Reşatbey Mah. Turhan Cemal Beriker Bul. Türkkuşu Cd.Günep Panorama İş Merkezi B Blok Kat:8 No:801 Seyhan/ADANA

ADANA’DA DEVREMÜLK SÖZLEŞMESİNİN İPTALİ konu başlıklı Makale Av.Aytaç ER tarafından üretilmiştir.Yazılı iznim alınmadan ve kaynak gösterilmeden makale bir başka internet sitesinde ya da bir başka mecrada yayınlanmaz, kopyalanamaz ve çoğaltılamaz. İzinsiz şekilde kopyalama, çoğaltma veya yayın yapanlar hakkında hukuki ve cezai işlem yapılacaktır.



Tel:0 322 458 4432

Gsm: 05321131508

Web: www.avaytacer.com 

Mail : İnfo@avaytacer.com

Adanada Boşanma Avukatı olmak

Adanada Boşanma Avukatı olmak

Türkiye genelinde toplam boşanmaların %7 ‘si gibi yüksek bir oran  Adana’da gerçekleşmektedir.  Yani Adanadaki boşanma avukatları oldukça yoğun mesai yapmaktadırlar.Adana ilinin kozmopolitik yapısı sürekli göç alması ve farklı dil ve kültür yapısına sahip insanların evlilikleri sonucunda kültürel mizaç uyumsuzluğu ve farklı aile yapıları nedeniyle evlilikler boşanma ile sonuçlanabilmektedir.

Boşanma davası sonunda verilecek karar sadece eşleri değil çocukları ve yakın akrabaları dahi ilgilendirebilmektedir. Şöyle ki çocukların velayeti, eşlerin anne ve babalarının velayet durumlarında etkileri ve sosyal güvenlik kapsamında kardeşler arasında dahi anne-babadan kalan emekli maaşının alınması açısından etki doğurmaktadır. Toplumun temelini oluşturan aile hakkında verilecek kararların toplumun geleceği açısından ne kadar önemli olduğu ortadır. Bu kararların alınması sırasında taraflara doğru yolu gösterecek boşanma ve mal rejimi davalarında hak kayıplarına yol açılmaması için en önemli rol ise boşanma avukatına düşmektedir.

Boşanma Avukatı dava açılırken davanın hangi sebeplere dayandırılarak açılacağı, yetki ve yer yönünden davanın nerede açılması gerektiği, zina nedeniyle boşanma davası mı?, şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma davası mı?, terk nedeniyle boşanma davası mı? veya başka sebeplerle mi boşanma davası  açılacağını boşanma avukatı bilecektir. Özellikle boşanma sürecinde eşlerin sadece hukuki desteğe değil aynı zamanda psikolojik desteğe de ihtiyaçları vardır, boşanma avukatı aynı zamanda tarafların penceresinden bakabilmeli ve tarafların hassasiyetlerine önem vermelidir.

Sonuç olarak boşanma avukatlarının, özellikle de Adana’da  boşanma avukatlarının, aile hukukuna, Medeni Kanuna ve Hukuk Usulü Muhakeme Kanununa ve Yargıtay’ın güncel kararlarını sürekli takip etmesi bununla birlikte koruma tedbirleri, boşanma öncesi ve sonrası yaşanabilecek ceza-i soruşturma ve kovuşturmalarda da ceza avukatlığı konusunda da bilgi sahibi olması gereklidir.Tüm bunların yanına en önemlisi boşanma avukatı aynı zamanda iyi bir dinleyici olmalı ve duygusal olarak değil hukuk çerçevesinde müvekkilinin haklarını sonuna kadar savunmasını bilmelidir.

Boşanma davası, icra yada iş mahkemesi davası gibi bir dava olmayıp, müvekkil ile boşanma avukatı arasında kesinlikle tam bir güven bağı söz konusu olmalı ve müvekkil mahremiyetini boşanma avukatına son derece güvenerek anlatabilmelidir. Müvekkilin kendisini ifade edememesi çekinmesi yada bir şeylerini boşanma avukatına güvenmediği için anlatmaması ileride boşanma süresinde hak kayıplarına,davanın kaybedilmesine hatta yüksek tazminatlara mahkum olunmasına sebep olunabilecektir.

Boşanma süresinde eşler ve aileler arasında genel olarak dava öncesi ve sonrasında bir çok küfür,hakaret,darp olabilmektedir.Bu nedenle ceza davaları olmaktadır.İyi bir boşanma avukatı boşanma avukatlığının yanında iyi bir ceza avukatıhatta iyi İcra Avukatıda olmak zorundadır.

Boşanma davasında daha davanın başında dahi bağlanacak tedbir nafakasının icrası, dava sonunda kazanılacak maddi ve manevi tazminat davalarının yada mal rejimi,ziynet eşyası,eşya alacağı davasının sonunda İcra avukatına iş düşecektir ve bu kazanılacak miktarlar İcra kanalıyla davalı eşten tahsil edilmek zorundadır.

Eşlerin birbirlerine hakaret ve tehditleri, darp eylemleri ceza avukatının bu süreçte iyi yönlendirmesi sayesinde boşanma davasının esasını da son derece ilgilendirmektedir.Boşanma avukatı aynı zamanda güncel olayları takip edecek teknolojiyi günümüzde bir çok evliliğin sonlanmasına sebep olan Facebook gibi sosyal arkadaşlık ağlarını son derece iyi bilmeli ve delillerini toplarken eşlerin Gsm kayıtlarını, telefon kayıtlarını son derece iyi analiz edebilmeli değerlendirmelidir.

Boşanma avukatı eşlerin birbirleriyle kavga ve husumetlerinde taraf değil vekil olmalıdır.Boşanma sürecinde toplumun geleceği olan çocukların hak ve menfaatlerini velayet hususlarında çocuğun anne yada baba ile kalması yönünde müvekkilini doğru olarak yönlendirmesi hakkaniyete uygun olarak davranması çocukların kişisel gelişimleri açısından son derece önemlidir.Boşanma avukatı eşlerin kin ve nefretlerinin bulunduğu ortamda çocuk velayeti konusunda son derece dikkatli davranmalı, çocukları eşlerin bu kavga ortamına dahil etmemeye özen göstermelidir.

Sonuç olarak boşanma oranlarının oldukça yüksek olduğu Adana’da boşanma avukatı olmak, hem hukuki ve ceza-i bilgi donanımına sahip olmayı hem de insan psikolojisinden son derece iyi anlamayı gerektirmektedir. Tüm bunların yanında daboşanma avukatının önüne gelen somut olaya sağduyulu yaklaşması ve uzlaştırmacı bir tavır takınması oldukça önemlidir.

Boşanma davası öncesinde ve sonrasında anlaşmalı ve özellikle çekişmeli boşanma davalarında mutlaka uzman bir boşanma avukatından hukuki destek almanız menfaatinize olacaktır. Bu süreçte bir boşanma avukatından destek almanız dava süresini kısaltabilecek, maddi ve manevi olarak yaşanabilecek hak kayıplarının önüne geçecektir.

Kimsenin boşanmaması toplumun çekirdeğini oluşturan Ailenin dağılmaması temennisiyle herkesin boşanma davası açmadan iyi düşünmesi, maddi ve manevi sonuçlarını çok iyi değerlendirerek hareket etmesini diliyorum.

Av.Aytaç ER

30.10.2015

 İletişim :  0322 290 3367 – 0532 113 1508
Adres: Reşatbey Mah. Turhan Cemal Beriker Bul. Türkkuşu Cd.Günep Panorama İş Merkezi B Blok Kat:8 No:801 Seyhan/ADANA
Adanada Boşanma Avukatı Olmak konu başlıklı Makale Av.Aytaç ER tarafından üretilmiştir.
Yazılı iznim alınmadan ve kaynak gösterilmeden makale bir başka internet sitesinde ya da bir başka mecrada yayınlanmaz, kopyalanamaz ve çoğaltılamaz. İzinsiz şekilde kopyalama, çoğaltma veya yayın yapanlar hakkında hukuki ve cezai işlem yapılacaktır.